ŞAFAK TERZİ
Dışişleri Bakanlığı, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla,
Birleşmiş
Milletler'e başvuruda bulunarak, Mısır Ordusu'nun
"seçimle gelmiş
meşru Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye darbe yaparak
devirdiğini" iddia
etti ve önlemler alınmasını istedi. Türk medyasının hemen
hemen bütünü
de milyonlarca Mısırlının harekete geçmesinden sonra Mursi'nin
cumhurbaşkanlığından indirilmesini "darbe" olarak
nitelemeyi
sürdürüyor.
Dünyaca ünlü Mısırlı Marksist bilim adamı Samir Amin,
Mısır'daki
gelişmeleri nasıl değerlendiriyor acaba? Darbe mi yapıldı,
yoksa
devrim mi oldu? Amir ile yaptığımız telefon röportajına bu
soruyla
başladık
Mısır'daki son olaylara ilişkin olarak darbe mi, devrim mi
tartışmaları yapılıyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ne bir devrimdir, ne de bir darbe. Çok geniş çaplı bir
halk haraketidir.
Mursi'nin seçilmesi çok şaibeli. Ama tabii sonucunda muazzam
bir oyla
geldi. Bir yıllık yönetiminin ardından, halk artık son
derece bıkmış
bir vaziyetteydi.
Sadece Hüsnü Mübarek'in gerici, hatta ultra gerici
sayılabilecek
neoliberal politikalarını uygulamakla kalmadılar, ondan da
kötü bir
şekilde halk sınıflarıyla karşı karşıya geldiler.
Mursi, aynı zamanda, giderek artırdığı bir diktatörlük
modeli
benimsedi. Hiçbir düşünceyi dikkate almadı, kendi
buyruklarına göre
hareket etti.
İşte bu, halk arasında muazzam bir imza kampanyasına yol
açtı: Tamarrud.
Bu kampanyada 25 milyondan fazla imza toplandı. Bu öyle
hayali bir
sayı değil, gerçektir.
Bu milletin büyük çoğunluğudur ve bu insanlar Mursi'nin
istifasını
istemekteydiler. Bu harika bir harekettir.
Ordu tabii ki darbe yapmamıştır. Bu koşullarda buna darbe
diyemeyiz.
Onlar sadece Mursi'yi görevinden aldılar. Çünkü bu halkın
büyük
çoğunluğu tarafından talep ediliyordu.
"Mursi içsavaş bayraklarını açtı, iç savaş
kışkırtıyor" deniyor. Bu
büyük bir yalandır. Çünkü 3 Temmuz günü 20 milyondan fazla
insan onun
istifası için sokaklara döküldü.
Akıtılan milyarlarca dolara, Müslüman Kardeşler'in büyük
araçlarına,
olanaklarına rağmen, birkaç milyon, bir ya da iki milyondan
fazla
insan seferber edemediler. Dolayısıyla denildiği gibi
içsavaş
tehlikesi bile yoktur. Çünkü dengeler tamamen Müslüman
Kardeşler
karşıtlarının lehinde. Müslüman Kardeşler şu an ülkede
neredeyse
hiçbir şeyi temsil etmiyor. Tamamıyla bozguna uğradılar.
Ordunun kurmayları bunu görebilecek kadar zekiler. Onun için
onu indirdiler.
Peki ordunun ABD ile ilişkileri?
Tabii zeki derken, şunu da vurgulamak lazım. Ordunun en üst
kurmayları
Sedat, Mübarek ve Mursi dönemlerinde 30 yıl boyunca, Körfez
paraları,
CIA paraları, Amerikan yardımları vs ile sistematik bir
şekilde
yozlaşmıştır. Bu şekilde bu zümreyi zenginleştirip, Mısır
komprador
burjuvazisinin bir parçası haline getirmişlerdir.
Ancak, şuraya dikkat! Ordunun yalnızca üst düzey
kurmaylardan ibaret
olmadığını dikkate almalısınız! Ordu aynı zamanda ABD,
İsrail ve
Körfez ülkelerine tamamen boyun eğme politikalarını
tartışacak düzeyde
milliyetçi olan subaylardan da oluşmaktadır. Dediğim gibi,
ordu
kurmayları da durumu anlayacak kadar zekiler ve dolayısıyla
Mursi'yi
görevden alacak kararı verdiler. Yani bu halkın büyük
zaferidir. Ama
tabii ki nihai zafer değildir. Çünkü, ordunun da her zaman
ordu
olduğunu aklımızda tutmalıyız ve daha sonradan ordu
kurmaylarının tek
taraflı bir yönetim modelini kurmaya yönelebileceği
ihtimalini de
aklımızda tutmalıyız.
Böyle bir ihtimal var mı?
Bu çok zor bir ihtimal tabii. 60 yıl öncesinde yaşamıyoruz
ve iki
yıldır gün geçtikçe daha da siyasileşen, her şeyin farkında
olan
insanlar çoğalmaktadır. İki yıl önce insanların kafasında
birçok
yanılsama vardı. Halk, son iki yıl içinde Mısır komprador
burjuvazisi, siyasi İslam, gerici Müslüman Kardeşler ve
ordunun
kurmayları hakkında kafalarındaki yanılsamalardan kurtuldu.
Bunun
sonucunda halkın lehine olan yeni bir denge oluştu.
Hangi partiler var bu ayaklanmanın arkasında?
Tamarrud hareketi, Arapça'da "başkaldırma", ya da
"reddetme" anlamına
geliyor. Belki Türkçe'de de aynı kelimeyi
kullanıyorsunuzdur?
-Yok bizde farklı...
Türkçede Arapçadan birçok sözcük var; o yüzden dedim...
İşte "Tamarrud" kelimesiyle anılan bu hareket, çok
geniş kesimlerden
siyasi partileri, örgütleri, hareketleri, fikirleri biraraya
getirdi.
Bunların arasında son derece etkin olan Komünist Parti,
Sosyalist
Parti ve sendikalar var. Ayrıca kaybettikleri topraklar için
mücadele
veren yoksul köylülerin örgütleri, sosyalist ya da komünist
olmayan
orta sınıfın demokratik kitle örgütleri ve partileri de var.
Avukatlar, tıp doktorları, mühendisler, öğretmenler,
üniversite
çalışanları vb. Çok güçlü ve son derece etkin olan kadın
hareketleri
de katıldılar. Bunların iki modeli var: Birisi eğitimli orta
sınıftan
kadınları örgütlüyor, diğeri de alt halk sınıflarının içinde
etkin.
Çünkü yoksulluğu en iyi bu insanlar biliyor. Onlar herkesten
daha çok
çekiyorlar.
-Her kesimden insan ve akım var yani...
Çok geniş bir yelpazede insanlar biraraya geldi. Özetle
siyasi olarak
merkez sağdan merkez sola, oradan da sola doğru açılan bir
yelpaze...
Tabii oportünist nedenlerle Mursi hükümetine yakın duran
kesimden
sağcılar da son anda katıldılar. Çünkü bunun Mursi'den
kurtulmak için
bir fırsat olduğunu gördüler ve bir ihtimalle hareketi kendi
çıkarlarına çevirebileceklerini hesapladılar.
-Liderler tam olarak kim?
Çok lider var. Bilirsin, ufak örgütlenmeler var, büyükleri
var. Şehir
mahallelerinden örgütler var, bunların da kendi eylemcileri
var.
Bazıları aşağı yukarı lider sayılabilir. Yani çok geniş bir
kesim var.
Dolayısıyla tek bir liderden bahsedemeyiz. Ama halk
tarafından bilinen
güçlü bir isim var: Hamdin Sabbahi. Seçimlerde resmi olarak
üçüncü
sırada yer almıştı. İlk cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk
dört sırada
yer alanların aşağı yukarı her birinin 5 milyon oyu vardı.
İşte Hamdin
Sabahi'ye oy veren bu 5 milyon seçmen, en eğitimli kesmi
oluşturuyor.
Yani diploma anlamında söylemiyorum, en politize olmuş ve
tahlil etme
yeteneği en gelişmiş kesim... Tabii ki bunlar sayısal olarak
azınlıktalar, ancak çoğunluğu arkasında sürükleyebilecek
özelliklere
sahipler.
Mursi'ye oy veren 5 milyon kişi ise parayla satın alınmış
kesimi oluşturuyordu.
-Mursi iktidara nasıl geldi? Gerçekten seçimleri meşru bir
şekilde mi kazandı?
Hayır, kesinlikle büyük bir düzenbazlık vardı. Çünkü ABD'den
ve Körfez
ülkelerinden milyarlarca dolar özel olarak Müslüman
Kardeşler için
aktı. Bu şekilde yoksul Mısırlı aileler için sadaka
sandıkları
hazırlayabildiler. İçine bir kilo yağ, bir kilo şeker, bir
kilo
pirinç, hatta bir kilo et koydular. Her aileye verdiler bu
sandıklardan. Toplam 30 milyon sandık dağıtıldı.
Seçim bürolarının işgalini örgütlediler ve başkalarının
içeri girip oy
kullanmasını imkansız hale getirdiler. Hatta öyle bir
düzeyde müdahale
oldu ki, normalde seçim bürolarını denetlemek için orada
bulunması
gereken yargıçları, devrimci olsun olmasın engellediler ve
seçim
bürolarından ayrılmak durumunda bıraktılar. Bazıları beş
dakika içinde
ayrıldı, bazıları iki saat içinde ve çıktıklarında hepsi,
"Biz bu
seçimi tanımıyoruz" dediler. Ama ne yazık ki,
çoğunlukla Avrupalılar
tarafından seçilmiş olan uluslararası gözlemciler, herhangi
bir
usulsüzlük ya da gariplik görmediler. Çok komik değil mi?
Ama onlar
dışında herkes gördü.
Dolayısıyla "Mursi meşru bir şekilde seçilmiş bir
cumhurbaşkanıdır"
demek kesinlikle doğru değil. Hayır, gayrı meşrudur!
İnsanlar bunu ilk
andan itibaren defalarca söyledi.
Samir Amin kimdir?
Prof. Dr. Samir Amin, 1931 Mısır doğumlu Arap Marksist
iktisatçı ve
teorisyen. Samir Amin'in bir kısmı Türkçe'ye de çevrilmiş
olan otuzdan
fazla kitabı var. En tanınmış kitapları arasında Kaynak
Yayınları'ndan
Türkçe çıkan "Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme",
"Maoizmin Geleceği",
"Kaos İmparatorluğu-Yeni kapitalist küreselleşme"
ve "Doğu
Uygarlığının Yükselişinin Tarihsel Nedenleri" var.
1947-1957 yılları arasında Paris'te Siyaset Bilimi (1952),
İstatistik
(1956), İktisat (1957), bölümlerini bitirdi ve aynı yıllarda
Fransız
Komünist Partisi'ne (FKP) katıldı. Ancak Sovyetler
Birliği'nin yeni
bir emperyalist güç olma yolunda ilerlediğini savunarak,
"Sovyet
kuyrukçuluğu" yaptığı gerekçesiyle FKP'den uzaklaştı.
Öğrencilik
yıllarında "Sömürgecilik Karşıtı Öğrenciler"
(Étudiants
Anticolonialistes) adında bir dergi çıkartmaya başladı. 1957
yılında,
dünyaca ünlü Fransız iktisatçı François Perroux
danışmanlığında,
azgelişmiş ekonomileri yaratan mekanizmayı teorik olarak
açıklayan,
özgün adıyla "Azgelişmişliğin Kökenleri-Dünya Ölçeğinde
Kapitalist
Birikim" başlıklı tezini kabul ettirdi.
Amin, 1957-1960 yılları arasında Nasır döneminde, Mısır
Ekonomik
Yönetimi Kurumu'da araştırmacı olarak çalıştı. 1960-1963
yılları
arasında Mali Planlama Bakanlığı başdanışmanı oldu.
Birleşmiş
Milletler Afrika Ekonomik Kalkınma ve Planlama Enstitüsü'nde
(IDEP)
çalıştı. 1970 yılına kadar Poitiers, Dakar ve Paris
Vincennes
üniversitelerinde profesörlük yaptı. 1970-1980 yılları
arasında IDEP
Müdürü oldu. 1980 yılında Dakar'daki Üçüncü Dünya Forumu'nun
başkanı
oldu.