13 Temmuz 2013 Cumartesi

Samir Amin Aydınlık'a konuştu: İhvan bozguna uğradı, içsavaş çıkaramaz




ŞAFAK TERZİ
Dışişleri Bakanlığı, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla, Birleşmiş
Milletler'e başvuruda bulunarak, Mısır Ordusu'nun "seçimle gelmiş
meşru Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye darbe yaparak devirdiğini" iddia
etti ve önlemler alınmasını istedi. Türk medyasının hemen hemen bütünü
de milyonlarca Mısırlının harekete geçmesinden sonra Mursi'nin
cumhurbaşkanlığından indirilmesini "darbe" olarak nitelemeyi
sürdürüyor.
Dünyaca ünlü Mısırlı Marksist bilim adamı Samir Amin, Mısır'daki
gelişmeleri nasıl değerlendiriyor acaba? Darbe mi yapıldı, yoksa
devrim mi oldu? Amir ile yaptığımız telefon röportajına bu soruyla
başladık


Mısır'daki son olaylara ilişkin olarak darbe mi, devrim mi
tartışmaları yapılıyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu ne bir devrimdir, ne de bir darbe. Çok geniş çaplı bir halk haraketidir.
Mursi'nin seçilmesi çok şaibeli. Ama tabii sonucunda muazzam bir oyla
geldi. Bir yıllık yönetiminin ardından, halk artık son derece bıkmış
bir vaziyetteydi.
Sadece Hüsnü Mübarek'in gerici, hatta ultra gerici sayılabilecek
neoliberal politikalarını uygulamakla kalmadılar, ondan da kötü bir
şekilde halk sınıflarıyla karşı karşıya geldiler.
Mursi, aynı zamanda, giderek artırdığı bir diktatörlük modeli
benimsedi. Hiçbir düşünceyi dikkate almadı, kendi buyruklarına göre
hareket etti.
İşte bu, halk arasında muazzam bir imza kampanyasına yol açtı: Tamarrud.
Bu kampanyada 25 milyondan fazla imza toplandı. Bu öyle hayali bir
sayı değil, gerçektir.
Bu milletin büyük çoğunluğudur ve bu insanlar Mursi'nin istifasını
istemekteydiler. Bu harika bir harekettir.
Ordu tabii ki darbe yapmamıştır. Bu koşullarda buna darbe diyemeyiz.
Onlar sadece Mursi'yi görevinden aldılar. Çünkü bu halkın büyük
çoğunluğu tarafından talep ediliyordu.
"Mursi içsavaş bayraklarını açtı, iç savaş kışkırtıyor" deniyor. Bu
büyük bir yalandır. Çünkü 3 Temmuz günü 20 milyondan fazla insan onun
istifası için sokaklara döküldü.
Akıtılan milyarlarca dolara, Müslüman Kardeşler'in büyük araçlarına,
olanaklarına rağmen, birkaç milyon, bir ya da iki milyondan fazla
insan seferber edemediler. Dolayısıyla denildiği gibi içsavaş
tehlikesi bile yoktur. Çünkü dengeler tamamen Müslüman Kardeşler
karşıtlarının lehinde. Müslüman Kardeşler şu an ülkede neredeyse
hiçbir şeyi temsil etmiyor. Tamamıyla bozguna uğradılar.
Ordunun kurmayları bunu görebilecek kadar zekiler. Onun için onu indirdiler.

Peki ordunun ABD ile ilişkileri?

Tabii zeki derken, şunu da vurgulamak lazım. Ordunun en üst kurmayları
Sedat, Mübarek ve Mursi dönemlerinde 30 yıl boyunca, Körfez paraları,
CIA paraları, Amerikan yardımları vs ile sistematik bir şekilde
yozlaşmıştır. Bu şekilde bu zümreyi zenginleştirip, Mısır komprador
burjuvazisinin bir parçası haline getirmişlerdir.
Ancak, şuraya dikkat! Ordunun yalnızca üst düzey kurmaylardan ibaret
olmadığını dikkate almalısınız! Ordu aynı zamanda ABD, İsrail ve
Körfez ülkelerine tamamen boyun eğme politikalarını tartışacak düzeyde
milliyetçi olan subaylardan da oluşmaktadır. Dediğim gibi, ordu
kurmayları da durumu anlayacak kadar zekiler ve dolayısıyla Mursi'yi
görevden alacak kararı verdiler. Yani bu halkın büyük zaferidir. Ama
tabii ki nihai zafer değildir. Çünkü, ordunun da her zaman ordu
olduğunu aklımızda tutmalıyız ve daha sonradan ordu kurmaylarının tek
taraflı bir yönetim modelini kurmaya yönelebileceği ihtimalini de
aklımızda tutmalıyız.

Böyle bir ihtimal var mı?

Bu çok zor bir ihtimal tabii. 60 yıl öncesinde yaşamıyoruz ve iki
yıldır gün geçtikçe daha da siyasileşen, her şeyin farkında olan
insanlar çoğalmaktadır. İki yıl önce insanların kafasında birçok
yanılsama vardı. Halk, son iki yıl içinde  Mısır komprador
burjuvazisi, siyasi İslam, gerici Müslüman Kardeşler ve ordunun
kurmayları hakkında kafalarındaki yanılsamalardan kurtuldu. Bunun
sonucunda halkın lehine olan yeni bir denge oluştu.

Hangi partiler var bu ayaklanmanın arkasında?

Tamarrud hareketi, Arapça'da "başkaldırma", ya da "reddetme" anlamına
geliyor. Belki Türkçe'de de aynı kelimeyi kullanıyorsunuzdur?

-Yok bizde farklı...

Türkçede Arapçadan birçok sözcük var; o yüzden dedim...
İşte "Tamarrud" kelimesiyle anılan bu hareket, çok geniş kesimlerden
siyasi partileri, örgütleri, hareketleri, fikirleri biraraya getirdi.
Bunların arasında son derece etkin olan Komünist Parti, Sosyalist
Parti ve sendikalar var. Ayrıca kaybettikleri topraklar için mücadele
veren yoksul köylülerin örgütleri, sosyalist ya da komünist olmayan
orta sınıfın demokratik kitle örgütleri ve partileri de var.
Avukatlar, tıp doktorları, mühendisler, öğretmenler, üniversite
çalışanları vb. Çok güçlü ve son derece etkin olan kadın hareketleri
de katıldılar. Bunların iki modeli var: Birisi eğitimli orta sınıftan
kadınları örgütlüyor, diğeri de alt halk sınıflarının içinde etkin.
Çünkü yoksulluğu en iyi bu insanlar biliyor. Onlar herkesten daha çok
çekiyorlar.

-Her kesimden insan ve akım var yani...

Çok geniş bir yelpazede insanlar biraraya geldi. Özetle siyasi olarak
merkez sağdan merkez sola, oradan da sola doğru açılan bir yelpaze...
Tabii oportünist nedenlerle Mursi hükümetine yakın duran kesimden
sağcılar da son anda katıldılar. Çünkü bunun Mursi'den kurtulmak için
bir fırsat olduğunu gördüler ve bir ihtimalle hareketi kendi
çıkarlarına çevirebileceklerini hesapladılar.

-Liderler tam olarak kim?

Çok lider var. Bilirsin, ufak örgütlenmeler var, büyükleri var. Şehir
mahallelerinden örgütler var, bunların da kendi eylemcileri var.
Bazıları aşağı yukarı lider sayılabilir. Yani çok geniş bir kesim var.
Dolayısıyla tek bir liderden bahsedemeyiz. Ama halk tarafından bilinen
güçlü bir isim var: Hamdin Sabbahi. Seçimlerde resmi olarak üçüncü
sırada yer almıştı. İlk cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk dört sırada
yer alanların aşağı yukarı her birinin 5 milyon oyu vardı. İşte Hamdin
Sabahi'ye oy veren bu 5 milyon seçmen, en eğitimli kesmi oluşturuyor.
Yani diploma anlamında söylemiyorum, en politize olmuş ve tahlil etme
yeteneği en gelişmiş kesim... Tabii ki bunlar sayısal olarak
azınlıktalar, ancak çoğunluğu arkasında sürükleyebilecek özelliklere
sahipler.
Mursi'ye oy veren 5 milyon kişi ise parayla satın alınmış kesimi oluşturuyordu.

-Mursi iktidara nasıl geldi? Gerçekten seçimleri meşru bir şekilde mi kazandı?

Hayır, kesinlikle büyük bir düzenbazlık vardı. Çünkü ABD'den ve Körfez
ülkelerinden milyarlarca dolar özel olarak Müslüman Kardeşler için
aktı. Bu şekilde yoksul Mısırlı aileler için sadaka sandıkları
hazırlayabildiler. İçine bir kilo yağ, bir kilo şeker, bir kilo
pirinç, hatta bir kilo et koydular. Her aileye verdiler bu
sandıklardan. Toplam 30 milyon sandık dağıtıldı.
Seçim bürolarının işgalini örgütlediler ve başkalarının içeri girip oy
kullanmasını imkansız hale getirdiler. Hatta öyle bir düzeyde müdahale
oldu ki, normalde seçim bürolarını denetlemek için orada bulunması
gereken yargıçları, devrimci olsun olmasın engellediler ve seçim
bürolarından ayrılmak durumunda bıraktılar. Bazıları beş dakika içinde
ayrıldı, bazıları iki saat içinde ve çıktıklarında hepsi, "Biz bu
seçimi tanımıyoruz" dediler. Ama ne yazık ki, çoğunlukla Avrupalılar
tarafından seçilmiş olan uluslararası gözlemciler, herhangi bir
usulsüzlük ya da gariplik görmediler. Çok komik değil mi? Ama onlar
dışında herkes gördü.
Dolayısıyla "Mursi meşru bir şekilde seçilmiş bir cumhurbaşkanıdır"
demek kesinlikle doğru değil. Hayır, gayrı meşrudur! İnsanlar bunu ilk
andan itibaren defalarca söyledi.


Samir Amin kimdir?


Prof. Dr. Samir Amin, 1931 Mısır doğumlu Arap Marksist iktisatçı ve
teorisyen. Samir Amin'in bir kısmı Türkçe'ye de çevrilmiş olan otuzdan
fazla kitabı var. En tanınmış kitapları arasında Kaynak Yayınları'ndan
Türkçe çıkan "Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme", "Maoizmin Geleceği",
"Kaos İmparatorluğu-Yeni kapitalist küreselleşme" ve "Doğu
Uygarlığının Yükselişinin Tarihsel Nedenleri" var.
1947-1957 yılları arasında Paris'te Siyaset Bilimi (1952), İstatistik
(1956), İktisat (1957), bölümlerini bitirdi ve aynı yıllarda Fransız
Komünist Partisi'ne (FKP) katıldı. Ancak Sovyetler Birliği'nin yeni
bir emperyalist güç olma yolunda ilerlediğini savunarak, "Sovyet
kuyrukçuluğu" yaptığı gerekçesiyle FKP'den uzaklaştı. Öğrencilik
yıllarında "Sömürgecilik Karşıtı Öğrenciler" (Étudiants
Anticolonialistes) adında bir dergi çıkartmaya başladı. 1957 yılında,
dünyaca ünlü Fransız iktisatçı François Perroux danışmanlığında,
azgelişmiş ekonomileri yaratan mekanizmayı teorik olarak açıklayan,
özgün adıyla "Azgelişmişliğin Kökenleri-Dünya Ölçeğinde Kapitalist
Birikim" başlıklı tezini kabul ettirdi.
Amin, 1957-1960 yılları arasında Nasır döneminde, Mısır Ekonomik
Yönetimi Kurumu'da araştırmacı olarak çalıştı. 1960-1963 yılları
arasında Mali Planlama Bakanlığı başdanışmanı oldu. Birleşmiş
Milletler Afrika Ekonomik Kalkınma ve Planlama Enstitüsü'nde (IDEP)
çalıştı. 1970 yılına kadar Poitiers, Dakar ve Paris Vincennes
üniversitelerinde profesörlük yaptı. 1970-1980 yılları arasında IDEP
Müdürü oldu. 1980 yılında Dakar'daki Üçüncü Dünya Forumu'nun başkanı
oldu.