ABD’nin emri, Tayyip ErdoÄŸan’ın kavliyle KCK tahliyelerinin ÅŸifreleri
Son birkaç haftadır KCK davalarında arka arkaya tahliye haberlerini
okuyoruz. Öyle bir iki kişi de değil, KCK davalarının bazılarında
neredeyse tutuklu kalmadı.
Tam da Türkiye’nin gerekçesiz, hukuka ve vicdana aykırı bu uzun
tutukluluk uygulaması, Türkiye'nin de ötesinde dünya kamuoyunun
gündemindeyken ve Ergenekon, Balyoz, OdaTV gibi onlarca davada bir tek
tahliye çıkmazken bu tahliyelerin anlamı nedir?
Bu tahliyeleri anlamak için önce KCK’nın ne olduÄŸu ve bu sürecin iÅŸlediÄŸine bakalım:
KCK DE FACTO BİR DEVLETÇİKTİR!
Nedir bu KCK?
Açılımı Koma Ciwaken Kurdistan. Türkçesi Kürdistan Halklar
Konfederasyonu ya da Kürdistan Topluluklar Birliği. Türkiye, Irak,
Suriye ve İran topraklarını kapsayan dört parçalı konfederatif
“devletsiz” bir yapı olarak ifade ediliyor. Hukuken karşılığı ‘de facto’
(fiili) bir devlet örgütlenmesidir. Fiilen varolan ancak hukuken (de
jure) tanınmamış (kendi deyimleriyle statüsüz) bir yapıdan sözediyoruz.
İlanı 2005 yılında bizzat Abdullah Öcalan tarafından yapılan bu
“statüsüz” yapının bir devlet örgütlenmesi olduÄŸunu KCK’nın ilan edilen
“anayasa”sından anlamak mümkün. Yargı, yürütme ve yasama organlarının,
vergi toplama yetkisinin ve ordusunun (meÅŸru savunma ve halk savunma
güçleri diye geçiyor), kısaca her anayasada olduğu gibi bir devleti
devlet yapan bütün unsurların, KCK çerçevesinde düzenlendiğini
görüyoruz.
2005 yılında KCK’nın Yürütme Konseyi BaÅŸkanlığı’na Murat Karayılan
seçiliyor. PKK’nın bütün açıklamalarında Abdullah Öcalan da “KCK
önderi” olarak belirtiliyor. Devlet baÅŸkanı Abdullah Öcalan, BaÅŸbakan
Murat Karayılan!
Tekrar belirtmekte fayda var; KCK, bir devlet örgütlenmesidir.
Åžimdilerde “akil adam” olan Yılmaz ErdoÄŸan’ın da dediÄŸi gibi “bir
ülkeden, bir iç ülkeye” durumudur!
DEVLETÇİK PROJESİ HAYATA GEÇİYOR!
2009 yılına gelindiğinde KCK davaları açılmaya başlıyor ve tutuklamalar
geliyor arkasından. AKP-PKK ilişkisinin durumuna göre söz konusu
tutuklamalar bir hızlanıp bir yavaşlıyor.
Ve 2013 yılına gelindiÄŸinde, Apo’nun Tayyip ErdoÄŸan’a, içeriÄŸi gizli bir
biat mektubuyla proje ortaklıkları tescilleniyor. Bu projenin ne
olduÄŸunu da, Tayyip ErdoÄŸan 16 Åžubat 2004 gecesi Fatih Altaylı’nın Teke
Tek programında açıklıyor:
“Åžu anda Amerika'nın da Büyük OrtadoÄŸu Projesi var ya, GeniÅŸletilmiÅŸ
Ortadoğu, yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir merkez, bir yıldız
olabilir. Bunu başarmamız lazım."
21 Mart günü Diyarbakır manzarasıyla Tayyip ErdoÄŸan ve Apo’nun
Diyarbakır’ı, BOP’un nasıl “yıldız”ı olacağını açıkça gördük. “Merkez”
olma süreci de hızla işletiliyor.
PKK’nın yıllardır ve son günlerde sıkça dile getirdiÄŸi “statü” de iÅŸte
bu proje çerçevesinde bir anlam kazanıyor. Diyarbakır “merkez”li, KCK;
yani ‘de facto’(fiili) devlet örgütlenmesine, ‘de jure’ (anayasal,
hukuken) bir tanınma sağlamak olduğunu daha net görüyoruz. Tayyip
ErdoÄŸan’ın anayasa tartışmalarına yönelik yaptığı “Osmanlı’da da
Kürdistan eyaleti vardı” açıklamasında yeni anayasanın “sınırları” yine
bu proje çerçevesinde çiziliyor.
Söz konusu devletçiÄŸin “uluslar arası hukuk” açısından yürürlüğü ise bu
tarihlerden çok daha öncesine, 2001 yılına kadar gidiyor. O tarihte,
DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti tarafından kabul edilen, ABD Ulusal
Programı’nda Türkiye’nin 37 yıl boyunca onaylamadığı ve AKP Hükümeti
döneminde hayata geçirilen “Ä°kiz SözleÅŸmeler”in içeriÄŸi ise şöyle:
"1. Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak
vasıtasıyla halklar, kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir
ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
2. Bütün halklar uluslararası hukuka ve karşılıklı menfaat ilkesine
dayanan uluslararası ekonomik işbirliği yükümlülüklerine zarar vermemek
koşuluyla, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına
serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi
kaynaklardan hiç bir koşulda yoksun bırakılamaz."
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve Diyarbakır Belediye Başkanı Osman
Baydemir’in defalarca atıf yaptığı ve sopa gibi salladıkları bu
sözleşmenin yine Tayyip Erdoğan tarafından yürürlüğe konulması da bu
devletçiği hayata geçirme operasyonunun parçasıdır. Son olarak Tayyip
ErdoÄŸan’ın meclisten geçirdiÄŸi yeni Belediyeler Kanunu da “Ä°kiz
sözleÅŸmeler”in ve devletçik kurma operasyonu kapsamındadır.
TÃœRKÄ°YE’YÄ° SÄ°LÄ°VRÄ°’DEN BÖLMEK!
Abdullah Öcalan ve Tayyip ErdoÄŸan’ın bu yeni anayasa ortaklığı ve proje çalışmaları neredeyse 10 yıllık bir geçmiÅŸe sahip.
Tayyip ErdoÄŸan-Abdullah Öcalan-Fethullah Gülen’in bu “anayasal” tanınma
için süreci nasıl planladıklarını, aynı dönem ardı ardına yaptıkları
açıklamalarından anlıyoruz:
Tayyip ErdoÄŸan’ın Diyarbakır’ı BOP’un merkezi yapmak istediÄŸini söylemesi,
Abdullah Öcalan'ın KCK’yı kurma talimatını vermesi ve aynı dönem
“milliyetçiler yargılanacak, bana da bir görev düşerse yaparım” anlamına
gelen açıklamaları,
Fethullah Gülen’in aynı sıralar yaptığı “ulusalcı dalgayı aÅŸarız” açıklaması.
KCK önündeki bütün engellerin aşılması, Tayyip ErdoÄŸan’ın deyimiyle “BOP
kapsamında Diyarbakır’ın merkez, yıldız yapılamasının baÅŸarılması” için
Türkiye’nin yurtseverlerinin, devrimcilerinin, ordusunun “aşılması”
gerekiyordu. Nitekim Fehmi Koru’nun itiraf ettiÄŸi gibi, 5 Kasım 2007
Tayyip ErdoÄŸan-Bush görüşmesinde “ulusalcı dalgayı aÅŸma” operasyonunun
düğmesine basıldı.
Ergenekon operasyonu’nun, KCK’nın yeni anayasa ile “statü” sahibi, yani
devletçik olması için bu çerçevede yapıldığını da biz değil Ergenekon
savcıları söylüyor!
Ergenekon davası savcılarının 18 Mart 2013 günü mahkemeye sunduğu mütalaasından aynen aktarıyoruz:
“Yeni anayasaya karşı mücadele etmek (…) demokrasi dışıdır, (…)terör faaliyetidir”!
Mütalaanın açıklandığı tarih de çok kritiktir. 21 Mart Diyarbakır görüntüsünden tam 3 gün önce!
Silivridekileri Diyarbakır’dan koparmadan, Diyarbakır Türkiye’den
koparılamazdı. Manzara Silivri ve Diyarbakır'la birlikte bir bütün
haline geliyor.
KCK'LILARA TAHLÄ°YE, SÄ°LÄ°VRÄ°’YE AÄžIRLAÅžTIRILMIÅž MÃœEBBET!
KCKlıları tahliye eden “irade” yine 18 Mart’ta planını açıklıyor. “Akil
adam” Cengiz Çandar’ın akıl hocası, ABD’de özel yemeklerde buluÅŸup “çok
özel” sohbetler ettiÄŸi, “Türk ordusunu deliÄŸe tıktık” sözlerinden de
hatırlayacağınız CIA görevlisi Henry Barkey,
“Nevruz mesajları arasında ateÅŸkes çaÄŸrısı kesinlikle yer alacak ve
ateşkes sürecinin KCK davasından tutuklu bulunanların sessizce
salıverilmelerini de kapsayan sakin bir süreç olacak” diyor.
(http://www.amerikaninsesi.com/content/barkey-imrali-dan-ateskes-cagrisi-gelecek/1623978.html)
Dikkat buyurun, açıklamanın tarihi 18 Mart. Ergenekon mütalaasının açıklandığı gün, 21 Mart Nevruz kutlamalarından 3 gün önce!
Murat Karayılan’ın KCKlıların serbest bırakılması gerektiÄŸini söylemesi
üzerine, İçiÅŸleri Bakanı Muammer Güler’in cevabı, yargılamaların nasıl
ve kimin hesabına yapıldığını, nasıl işlediğini bir kez daha ortaya
seriyor:
“Onların hepsi deÄŸerlendirilecek. Süreci biz adım adım takip ediyoruz.
Şimdilik hemen yorum yaparak birtakım şeyleri deşifre etmek
istemiyoruz.”
“DeÅŸifre edilmeyecek” olan, halktan gizlenmesi gereken karanlık bir anlaÅŸmayla, tutuklama da yapılır, tahliye edilir.
Bu davadan tutuklanan ve tahliye edilen KESK BaÅŸkanı Lami Özgen’in koÅŸa
koÅŸa “akil adam” olması, o karanlık anlaÅŸmayı “deÅŸifre eden” bir
işaretlerden yalnızca biri. Projenin sahibi ABD-İsrail, uygulama
taahhüdü altına giren Tayyip Erdoğan-Abdullah Öcalan-Fethullah Gülen ve
elbette “savcı” “hakim” ve “akil” taÅŸeronlar.
Türkiye’de yürürlükte olan hukuk, sözleÅŸmeler hukukudur. ABD ile sözleÅŸme yapıp yapmamaya göre “yargı” kararını verir.
Bu tabloya bakarak ÅŸimdi soruyoruz:
KCK tutuklamalarının bir anlamı kaldı mı?
Tayfun Taşlıoğlu
ulusalkanal.com.tr